Beynimizde 3
milyar kadar nöron yani sinir hücresi bulunuyor. Sinir hücrelerin temel
fonksiyonu elektriği iletmek. Yani aslında kablo gibi çalışıyorlar ve beynimiz
koca bir nöron yumağı. Ayrıca bu sinir hücrelerinin hayatta kalmasını sağlayan
glia hücreleri ve çok miktarda damar beynimizi oluşturuyor.
Bizi biz yapan
ise sinir ağımızın dizilişi. Yani nöronların bağlantıları. Bu bağlantılar,
impuls yani elektrik akımının nereden nereye gideceğini belirliyor. Buradan
bakınca beynimiz çok karmaşık ve yaşayan bir elektrik devresi.
Beynimiz
elbette organik bir yapı. Yaşıyor, hareket ediyor ve sonuçta değişiyor. Öğrenme
ve unutma değişimin sonuçları. Nöronlar arasında bağlantılar kurulduğunda
öğrenmiş, bağlantılar koptuğunda unutmuş oluyoruz. Bu sayede beynimiz her an
değişiyor.
Öğrenmek dediğimiz
beynimizde yeni bir sinir hücresi ağının kurulması olayı. Gereken yol oluşturulup,
bağlantılar güçlendirilip sağlamlaştığında öğrenmiş oluyoruz. Unutma dediğimiz
ise var olan bağlantının zayıflaması yüzünden yeteri kadar impuls iletememesi
veya bağlantının tamamen kaybolması yani hücreler arasındaki snapsın ortadan
kalkması.
İşte öğrenme dediğimiz bu kadar fizyolojik bir olay. Öğrenmenin hiçbir yerinde motivasyondan veya yaptığı işi sevmekten bahsetmeyiz. İlgisi yok çünkü. Tek gerçek öğrenmenin biyolojik bir olay olduğu. Psikolojik bir kavram değil. Tam bu sebeple öğrenme, psikologların değil öğretmenlerin alanıdır.
Bir öğretmen olarak öğrenmenin fizyolojik olduğunu bilmek ve buna göre davranmak gerekir. Öğrencinin eğitiminde en uygun yolları seçmek için bu gereklidir. Peki buradan çıkaracağımız sonuçlar nelerdir.
Öğrenme fizyolojik bir olay olduğuna göre organların ihtiyaçları en uygun şekilde karşılanmalı ki öğrenme hızlı olsun. Nöronlarımızın ihtiyaç duyduğu ne olabilir.
Besin, oksijen, mineraller, çalışma zamanı. Bunları tek tek ele alalım.
BESİN
Beynimiz
glikoz tüketir. Temiz bir yakıttır ve laktik asit gibi atık malzemeler ortaya
çıkarmaz. Dolayısıyla kas yorgunluğu gibi bir yorgunluktan bahsedemeyiz. Fakat yakıt
bulamadığında çalışması yeterince iyi olmayacaktır. Eğitimde beslenme
önemlidir.
OKSİJEN
Oksijen, beynimizin
en çok gereksinim duyduğu elementtir. Oksijensiz bir dakika bile yaşaması
mümkün değildir. Sinir hücreleri oksijen yokluğunda hemen ölmeye başlar. Tabi konumuz
oksijenin yokluğu değil. Böyle bir durumda eğitimden daha önemli bir sorunumuz
var demektir.
Fakat sinir
hücrelerimizin yeteri kadar çalışabilmesi için bol miktarda oksijene ihtiyacı
vardır. Eğitim sürecini tasarlarken bu gözden kaçırılmamalıdır.
MİNERALLER
Sinir sisteminin
yaptığı en önemli iş elektrik iletmek dedik. Nöronlar dentritlerden aldığı
impulsu akson uçlarına iletmeli ki görevini yerine getirmiş olsun. Bu ise iyi iletken
olmasını gerektirir. Bu iletim, miyelin kılıfa sarılmış bir iyon dizilimiyle
sağlanır. İyonlar ise minerallerden elde edilmektedir. Dolayısıyla mineral
eksikliği vücudumuzun diğer organları gibi beynimiz yani öğrenme için de büyük sorundur.
Mineral eksikliği öğrenmeyi zayıflatır.
ZAMAN
Şüphesiz en önemli
unsur zamandır. Çünkü diğer bütün unsurlar gerçekleşse bile öğrenme organik bir
süreçtir. Öğrenme, beynin o bölgesindeki nöronlar arasında yeni bir ağ kurmak,
sonra bu ağın elektrik iletimini güçlendirmek için snaps sayısını artırmak demektir.
Bu hareket için akson uçlarının doğru nöronların dentritlerini arayıp bulması
ile başlar. Akson kuyruk gibi esnek bir yapıdır. Akson uçları, doğru nöronları
bulup snaps bağları kurduğunda iş bitmiş değildir. Bu tecrübenin öğrenmeye
dönüşebilmesi için bağlantı sayısı artırılmalı, kurulan patika yol otobana
dönüştürülmelidir. Bu ise anlık bir olay değildir. Sürekli uyarı göndererek elektrik
akışını uzun bir süre korumak gerekir. O bölgeden geçen impuls sayısı
artırılmalı, nöronlar yeni snapslar kurmaya zorlanmalıdır. Aksi taktirde saman
alevi gibi söner. Anlamak öğrenmek değildir.
O halde
öğrenme bir süreçtir. Sürecin en önemli unsuru zamandır. Organik bir yapı olan
beynimize öğrenmesi için gereken zamanı tanımak zorundayız. Ders çalışmak
dediğimiz tam olarak budur.
A. Öğrenme
için fizyolojik şartların yerine gelmesi gerekir.
Yukarıda saydığımız dört unsurun
sağlanması gerektiği gibi uykusuzluk, stres ve oyun bağımlılığı gibi odaklanmayı
engelleyen ve sinir sistemin olumsuz etkileyen durumların ortadan kaldırılması
gerekir.
B. Anlama olmadan öğrenme aşamasına geçilmez.
Öğrenme sürecinin ilk aşaması anlama, ardından kavrama ve sonuncusu öğrenmedir. Bu durumda öğrencinin anlamadığı bir konuyu öğrenmesi beklenemez. Bu aşamada öğretmenin yetkinliği çok önemlidir. En iyi öğretmen, öğrencinin anlayabileceği şekilde anlatandır.
C. Dersin akabinde mutlaka çalışma yapılmalıdır.
En sağlıklı kavrama çalışması dersten hemen sonra yapılandır. Anlama aşaması ile kavrama aşaması arasına uzun bir zaman giremez. Çünkü anlamak kalıcı değildir. Nöronların arasındaki doğru bağlantının bulunmuş olması, snaps bağlarının kurulduğu anlamına gelmez. Hele ki üzerinden gün geçmesi, unutmayı kaçınılmaz hale getirir. Bir sonraki gün öğrenci, kavrama çalışması yapmadan önce öğretmenin anlattıklarını hatırlamak için anlama aşamasına dönmek zorunda kalacaktır.
D. Çalışma uzun tutulmalıdır.
Öğrenme süreci biyolojiktir. Bu süreçte öğrenmenin gerçekleştiği bölgede kan damarlarının genişlemesi, aktivitenin çoğalması, snaps bağlarının kurulup yapının oluşması için zamana ihtiyaç vardır. Çalışma kısa tutulur, ara verilirse o bölgedeki impuls sayısı eski seviyesine hızla düşer, damarlardan kan çekilir. Beynin o bölgesinde tekrar faaliyete başlanması için yeniden ders çalışmaya başlanması ve az önceki şartların tekrar oluşması gerekecektir. Öğrencinin sık ara vermesi veya çalıştığı dersi değiştirmesi bu sürecin sürekli kesintiye uğraması anlamına geldiğinden verimi düşürür. Öğrencinin yorulduğunu söylemesi normal olsa da beyinde laktik asit oluşmadığından kas yorgunluğu gibi bir etki söz konusu değildir. Gerçekte beyini yormak epeyce zordur.
E. Baş ağrısı doğaldır.
Baş ağrısı, damarların beyine kan taşıyabilmek için gerildiğinin göstergesidir. Çoğu öğrenci için mecburi bir durumdur. Öğrencinin beyninin çalışma yapılan bölgesinde yeni bir yapıyı meydana getiriliyor veya eskisinden daha yoğun bir faaliyet olduğu sonucuna varılır. Damarlar yapıyı besleyecek kanı yetiştirmeye çalışmaktadır. Elbette ağrıya katlanmak gerekmez. Ağrı kesicilerle giderilemeyecek bir sorun değildir.
F. Öğrenme
bir sürecin ürünüdür. Anlaşılan konunun üzerinde uzun çalışmalar yaparak
kazanılır.
Kavrama ve öğrenme kısımlarında bol
miktarda soru çözmek gerekir. Bu aşamada öğrencinin doğru kaynaklarla çalışması
ve yaptığı hataların zaman geçirilmeden düzeltilmesi şarttır. Öğretmen kontrolünde
olması bu aşamada çok önemlidir. Öğrencinin ihtiyacı sadece ders anlatılması
değildir. Öğretmen aynı zamanda bu süreci yönetecek kişidir.
G. Esas zor olan öğrenme aşamasının gerçekleşmesi için gereken çalışmaların öğrenciye yaptırılmasıdır.
Motivasyon ve takip bu aşamada devreye girer. Öğrencinin
uzun ve çok zaman sıkıcı çalışmalar yapması gerekmektedir. Bunun farkında olan
öğrenci bir program yapmış olsa bile ailenin kontrolünü istemez. Bunun pek çok sebebinden
sadece biri rol çatışmasıdır. Aile kurumundaki roller takip için uygun
değildir. Aile bağını güven ilişkisi besler ki takip bunun tersidir. Ayrıca
ailenin motivasyondan anladığı hemen her zaman öğüt vermektir. Öğüt ise
eğitimde bilinen en yanlış yoldur. Şahsen öğütün işe yaradığı bir örnek
hatırlamıyorum. Üstelik çoğunlukla ego çatışmasına sebep olur. Öğrencinin
motivasyonu sağlamak için takip gereklidir. Bunu yapacak olan yine öğretmendir.
Tecrübeli bir öğretmen, öğrencisine güvenmenin veya en azından güvendiğini
hissettirmenin öğrenciye zarar verebileceğini bilir. Ayrıca öğretmen öğüt
vermek yerine imkan sunan kişidir. Çözüm yolu üretmek konusunda tecrübe
sahibidir.
H.
Öğrencinin ders dinlemek kadar ders çalışma ortamına da ihtiyacı vardır.
Öğrencinin saatler boyunca ders
çalışması gerekecektir. Aileler bunu sağlayabilmek için öğrenciye, kendine ait
bir oda, konforlu masa ve sandalye, sessiz bir ev ortamı oluşturmayı görev saymaktadır.
Çocuk ders çalışırken dikkati dağılmaması için odasına girmeyecek, çocukları sınava
hazırlanıyorsa televizyon dahi açmayacak kadar duyarlı davranmaktadır. Yapılan bu
büyük fedakarlığın öğrencilerin büyük çoğunluğu için faydasından fazla zararı
vardır. Öğrenci sessiz bir yalnızlığa mahkum edilmiştir.
Öğrencinin çalışması gereken
sadece birkaç gün olsa bu fedakarlık amacına ulaşır. Nitekim bu duruma maruz
kalan öğrenciler bir veya birkaç gün verimli ders çalışırlar. Fakat ardından
yalnızlık ve çaresizlik hissi öğrenciyi boğmaya başlar. Öğrenci evin çeşitli
köşelerinde ders çalışma alanları oluşturmaya girişir. Çünkü daha önceleri
çıkmak bilmediği odasının duvarları artık üstüne üstüne gelmektedir. Evin
içindeki göçebe hayatı aileyi tedirgin etmeye yeter. Aile için saçma ve anlaşılmaz
bir durumdur. Çok sık karşılaştığım bir durumdur. Tavsiye isteyen ailelere,
çocuklarını tecrit etmemelerini ve ara sıra ses yapmaktan çekinmemelerini söylerim.
Öğrencinin bir an dikkati dağılsa da yalnızlık hissinin önüne geçmek şarttır.
İnsan zorlandığında mutluluk hormonu
seviyesi düşer. Beyin bu durumdan hiç hoşlanmaz ve ortamdan uzaklaşmasını telkin
etmeye başlar. Öğrencinin ders çalışmaya devam etmesi doğasına karşı bir
duruştur aslında. Bunu yapması yalnızken çok zordur.
Bu yüzden çoğu öğrenci için ideal
ders çalışma ortamı akranlarının yanıdır. Yalnız olmamak bir tarafa aynı çileyi
birlikte çektiği arkadaşlarıyla bir grup motivasyonu oluşturulur. Doğru arkadaşlar
ve doğru ortam başarının anahtarıdır.
Selçuk
KOCAOĞLU